27 Ekim 2010 Çarşamba

ÜÇ NOKTALI SON

koşarken bir gün şerri akmış ıssız yollarda,
çöküp hayatın derinliklerinde kaybolmayı denedim...
yaprakların uçuşturdugu o sonbahar günü,
etrafımdaki insanların acı çığlıklarıyla uyandım...
zaman çoktan yitmişti....
yitik bir bilge gibi yırtılmış sayfalarını yapıştırmaya çalıştığım bir kitaptı elimde tuttuğum hayat
sarhoşların dengesini kaybettiği ince çizgili yoldu yürüdüğüm....
fırtınadan evleri yıkılan küçük çocuklarda gördüm üzerine...
bir mahkumun son anında elindeki sigarayı körüklercesine içişine şahit oldum,
yaşlı bir teyzenin ellerini kavuşturup ölümü düşleyişini gözledim,
elindeki karalara boyanmış bir ekmek parçasıyla kirlerini temizleyen küçük bir çocuk gördüm yolda çökmüş...

sonra bir uyandım, hayat kaldığı yerden devam ediyor...
koca kırmızı arabalı katiller ülkeyi sarmış
elleri ayakları birbirine karışmış yüzleri insana benzemeyen varlıklar gökdelenlerin tepesinde...
takım elbisenin siyahından kimlikleri anlaşılamayan robotlar sarmış her yeri
ölümün kurtuluş doğumun bir savaş başlangıcı olduğu bugün
bizler
siyahlarımızı kuşanmış bekliyoruz yalnızca.....
onlarsa insan motifinden esinlenip ortaya çıkardıkları ürünlerle dünyaya yeni bir son getirmenin
keyfini sürmekteler.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder