18 Ocak 2011 Salı

bedava

şehrin ışıkları parlıyor
kaybolmuşların silüeti denize vurmuş
yok olmanın eşiğinde saklı
et parçaları
kimi beş lira kimi on lira
ruhlarını satanlar
bedelini ürkerek öderken
yeni doğan, beleşe almış
satışı mümkünsüz, bedelsiz
ruhlarını satanlar toplanmış
başkalarında can bulanı geri getirmek için
vermek istemişler beş lira, on lira
yetmemiş, yetişmemiş
şehrin mümkünsüzlüğü
hüküm süren bir yalnızlık getirmiş
yok yere hem de
bedavaya...

13 Aralık 2010 Pazartesi

acımaya değmez

Gölgeler ağzına vurmuş bu akşam
Kimsesiz bir lakırdı dökülmüş dudaklardan
vicdansız ve münasebetsizlikten sarhoş olmuşsun
ekşimiş bir ten kokusu
çakmağımın ucundaki ateşten farksız
büyük bir sonsuzlukta büyümekteyken
çehreni saran yalnızlık
gözlerini kamaştıran karanlıktan bi haber olmuş
şaşmış, şaşırmış..
teslimiyetin kollarında inlemiş
sesi bile duyulmamış artık
ne acı!

29 Kasım 2010 Pazartesi

YENİDEN

Çürük elmedan çıkan bir kurt

umudunu kesmeyip farkedilmeyi beklerken

zaman yoksullaşmış



sıçrayacak bir deliği

kalmayışına üzülmemiş lakin

şaha kalkamasa da

kalkacak bir yer bulduğunda

uyku tükenmiş

ve yavaşça nefes almış

yeniden....

27 Ekim 2010 Çarşamba

KAYIP

Ölçülü ama ürkek bir beden vardı tanıdığım
Geçmişten gelen
Düşünceleri çığırıyor beyninde
Kelimeleri sessiz
Bedeni güçsüz
Yorgun düşmüş,
Takvimleri tükenmiş…
Tek yapabildiği gülmek
Orospu bir yalnızlığın içine düşmüş
Sonbaharda.
Yürürken..

ÜÇ NOKTALI SON

koşarken bir gün şerri akmış ıssız yollarda,
çöküp hayatın derinliklerinde kaybolmayı denedim...
yaprakların uçuşturdugu o sonbahar günü,
etrafımdaki insanların acı çığlıklarıyla uyandım...
zaman çoktan yitmişti....
yitik bir bilge gibi yırtılmış sayfalarını yapıştırmaya çalıştığım bir kitaptı elimde tuttuğum hayat
sarhoşların dengesini kaybettiği ince çizgili yoldu yürüdüğüm....
fırtınadan evleri yıkılan küçük çocuklarda gördüm üzerine...
bir mahkumun son anında elindeki sigarayı körüklercesine içişine şahit oldum,
yaşlı bir teyzenin ellerini kavuşturup ölümü düşleyişini gözledim,
elindeki karalara boyanmış bir ekmek parçasıyla kirlerini temizleyen küçük bir çocuk gördüm yolda çökmüş...

sonra bir uyandım, hayat kaldığı yerden devam ediyor...
koca kırmızı arabalı katiller ülkeyi sarmış
elleri ayakları birbirine karışmış yüzleri insana benzemeyen varlıklar gökdelenlerin tepesinde...
takım elbisenin siyahından kimlikleri anlaşılamayan robotlar sarmış her yeri
ölümün kurtuluş doğumun bir savaş başlangıcı olduğu bugün
bizler
siyahlarımızı kuşanmış bekliyoruz yalnızca.....
onlarsa insan motifinden esinlenip ortaya çıkardıkları ürünlerle dünyaya yeni bir son getirmenin
keyfini sürmekteler.....

ÖLECEĞİNİ BİLE BİLE HEM DE...

Yarın ölücem ben,

Hem de yok yere.

Nere aidim? Nerdeyim ben...

Yarın gülücem ben

Hem de yok yere..

Sahip olduklarım yitip giderken hem de...

Hem de gitmek istemezken...

Gözlerimi kaçırmak zorundayım...

ki iyi olduğumu düşünmelerine izin vereyim...

Öleceğini bile bile yaşamak...

Hiç yaşamamış olmaya yeğ....

Hiç yaşanmamış olmaya da yeğ....

Hayatı sonuna kadar yaşamak....

Solumadan....Sarı bir benizle...

İnsanlar su içmeye devam edicekler yine de

Yemek de yiyecekler..

ama sen gitmiş olacaksın...

Hem de bilmediğin bir yere...

Gözlerin yerde bu sefer...

Sağır olmuş gözlerin...

Ne duyabiliyor

Lal olmuş aynı zamanda...

Mecali kalamamaktan konuşmaya...

Gideceği yeri yerde arıyor yerle bir olmuş bir çığlıkla...

Ölümün asaletini kabullenmiş

Bu yüzden tutunamıyor hayata...

Elindeki kahve fincanına isyan ediyor..

Yanmakta olan sigarasına belki...

Küfür ediyor pencereden içeri güneş giriyor diye...

Saçlarına isyan ediyor,

Aynaya isyan ediyor

Soluğu kesilmiş aynaya bakıyor...

Küfür ediyor...

Küfür ediyor...

ama kabulleniyor ölümü.....



10.10.2010

Cürümunu kabul eden yaşar hayatı...

Suç olarak yaşamayı tercih etti

Suçunu kabul etmedi...

Geçti zaman, geldi saniye...

yürüdü..yürüdü....

bir de baktı ki

içinde masal olmayı tercih ettiği yazı

büyük bir silinmişlikten ibaretti.....